• Popular Items

    • Zulal - Seven Springs 2015
    • Şark 6 - Ethnic Remix 2016
    • Nawel Ben Kraiem - Nawel 2015
    • Dou Ba Dou
    • Tara Fuki ‎– Winna 2014
    copyright © evrensel müzik 2012 • Powered by WKD.AG
  • 8 Kasım 2012 Perşembe

    Jordi Savall, Gürsoy Dinçer, Montserrat Figueras, Lior Elmaleh, Hespèrion XXI - La Sublime Porte; Voix d'Istanbul(The Voice of Istanbul) 1430-1750

    Jordi Savall, İstanbul albümünün başarısının ardından Doğu'yla Batı arasındaki sınırları yeniden geçiyor ve bu sefer Osmanlı İmparatorluğu'nun değişik ses (şarkı) geleneklerini ustaca inceliyor.

    “Bab-ı Ali”nin (ya da “Bab-üs Saade” denilen Osmanlı sarayının) çevresindeki Osmanlı, Rum, Sefarad, Ermeni vokal ve enstrumantal eserlerini içeren “İstanbul’un sesleri” adındaki bu kayıt, Moldavyalı Prens Dimitri Cantemir’in “Müzik Biliminin Kitabı” adındaki eserinin yayımlandığı zamanlarda İstanbul’daki Osmanlı, Sefarad ve Ermeni enstrumantal müziğine adamış olduğumuz ilk kaydımızın devamıdır. Türk müziği, kültürü ve tarihi hakkında yapma gereğini duyduğumuz sayısız araştırmalar sırasında, Osmanlı tarihi ve uygarlığı konusunda Batı’nın ne kadar şaşırtıcı bir cehalet içinde olduğunun giderek bilincine vardık.

    Jean-Paul Roux’nun Histoire des Turcs (Türklerin Tarihi) adlı eserinde dediği gibi, “Türkler hakında hayal edebileceğimizden çok daha fazlasını biliyoruz, ama bildiklerimiz arasında hiçbir bağlantı yok”. Okulda öğrendiklerimizden aklımızda kalanlar, Türklerin 1453’te Constantinople’u aldıkları, Muhteşem Süleyman’ın Şarlken’in egemenliğine karşı I. François’nın müttefiki olduğu, ya da 1572’de Hıristiyan ülkelerin donanmalarının İnebahtı’da Türkleri korkunç bir yenilgiye uğrattığıdır. İnebahtı savaşında sol elini kaybeden büyük yazar Miguel de Cervantes, La gran sultana (Büyük Sultan) (1615) adlı tiyatro eserinde Osmanlı âlemini bize ustalıkla canlandırmaktadır. Racine sayesinde Sultan Bayezıt’ı tanırız; Molière’in Bourgeois gentilhomme (Kibarlık Budalası) adlı eseriyle, XVIII. yüzyılda hâlâ moda olan Türk tarzı eserleri öğreniriz. Osmanlı dünyası ve efsaneleri üzerine düşler görmemizi sağlayan yazarların listesi kabarıktır: Théophile Gautier’den Anatole France’a, Lully’den Mozart’a, Pierre Loti’den Victor Hugo’ya; bu arada Lamartine’in ya da Nerval’in sözlerini, Ingres’in ve Delacroix’nın bazı tablolarını, ya da Bellini’nin, Lotto’nun, Holbein’in XV, XVI ve XVII. yüzyıllarda Türkiye’de dokunmuş halılarını unutmadan.

    Türklerin hayat tarzından ya da kullandıkları eşyalardan esinlenmiş pek çok şey var çevremizde: Türklerin “köşk” adını verdikleri küçük pavyonlardan gelen “kiosque”lar; Hollandalılar tarafından Boğaziçi’nden götürülmüş olan “tulipe” (lale), adını tülbentle sarılan türbanların biçiminden almıştır; yiyeceklerimizde Türk kökenli pek çok şey vardır, hem yalnızca Türklerin şiş kebap dedikleri etler değil. Osmanlıların Viyana kuşatmasından sonra, Türk kahvesi ve (şehri kuşatanların bayraklarını süsleyen amblemin biçiminden esinlenmiş) ayçörekleri rağbet gören bir lezzet olmuştur; “Bulgar dağ köylülerinin ulusal yiyeceği” olarak tanımlanan yoğurt, Anadolu bozkırlarındaki göçerlerin ezelden beri bildikleri bir yiyecektir ve adı Türkçede “yoğunlaştırılmış süt ürünü” anlamına gelir. Saray, harem, odalık, pala gibi sözcükler, oryantalist ressamların tabloları, kum fırtınaları hayal dünyamızdan hiç eksik olmaz... Böylelikle oldukça az tanıdığımız şeylerden oluşan bir dağarcığımız varken, hayal gücümüze bağlı olarak az çok biçim değiştirmiş bir dizi gerçek dışı imgeye sahip oluruz..

    Bab-ı Âli”nin çevresinde bulunan Rum, Ermeni ve Sefarad müzisyenleriyle diyalog halindeki bu harikulade ve büyüleyici Osmanlı vokal ve enstrumantal parçalar, Osmanlı İmparatorluğu’nda gayrimüslim uyruklar için geniş bir inanç özgürlüğü bulunduğunu bizlere hatırlatmaktadır: Ortodoks Rumlar, Hıristiyanlar ve Museviler bu İslam topraklarında kendi inançlarının gerektirdiği şekilde ibadetlerini sürdürebilmişlerdir, tıpkı bu topraklarda konuşulan türlü dillerin Osmanlı şehirlerini birer Babil Kulesi’ne dönüştürdüğü gibi." Jordi Savall, Bâle, 19 Eylül 2011 (Çeviri: İnci Kut)

    Gürsoy Dinçer (vokal, Turkey)
    Hesperion XXI (topluluk)
    Lior Elmaleh (vokal, Israel)
    Montserrat Figueras (vokal, Spain)
    Jordi Savall (şef)

    Video
    Gönderen KingOFrain zaman: 23:24
    Etiketler: Tanıtım, Video

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder

    Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa
    Kaydol: Kayıt Yorumları (Atom)
    ↑
    • home
    • evrenselmuzik on facebook
    • evrenselmuzik on twitter
    • evrenselmuzik on youtube
  • Evrensel Müzik

    • Home
    • ARCHIVES
    • AGENDA
    • Terms of Use
    • SUPPORT
    • SHARE WITH US
    • ABOUT US

    Etiketler

    Acapella Acoustic Africa African Alt Rock Alternative Arabic Armenia Asia Avant-Garde Azerbaycan Balkan Blues Bop Bosna-Hersek Cape Verdean Caribic Celtic Chanson Française Classical Contre-Jour Country Czech Çerkezce Dance Derleme album Discography Divers Downtempo Eastern Europe Easy Listening Electronic Electronica Ethereal Ethnic Ethnic Fusion Ethnic Jazz Experimental Fado Farsça Female Vocal Female Voices Flamenco Folk France French Funk Fusion Georgian Gipsy Gospell Greece Gypsy Indian Instrumental Iranian Israel Italy indie folk İran Japan jazz Katalonya Kora Kömey Kurdish Kürtçe Ladino Latin Lazca Live Lounge Mali Mauritania Meditative Mexico Middle Eastern Neo-Folk New Age New Age Piano Norway Orchestral Original Score ortaçağ Ottoman Pagan Folk Persian Piano Polski pop Portugal Qawwali Remix Rock Salsa Scandinavian Schweiz Sefarad Soul Soundtrack Spain Sufi suriye Sweeden Switzerland Tango Tanıtım Tunusia Turkey Tuva Türkiye Various Video Vocal World World Beat World Influenced World music